1984’te Ankara'nın göbeğinde PKK'nın düğmesine basan Amerikalı Wohlstetter miydi?
Türkiye yaklaşık 40 yıldır terörle mücadele ediyor. Bu mücadelede ödenen bedelin büyüklüğü karşısında kahrolmamanız mümkün değil. Yitirilen on binlerce insanımız; şehit olan binlerce askerimiz, poli...
// ABD KUCAĞINDA BAĞIMSIZLIK
PKK…
Kanlı oyuncakların başında bu örgüt geliyor.
Bugün Suriye’nin kuzeyinde yüzlerce kilometrelik bir alanda müttefiklerimizin (!) her türlü silah ve mühimmat desteği ile semirtilen PKK, kolunda ABD bayrağı taşıyan teröristleri ile “bağımsızlık” mücadelesi veriyor.
Bu şaşkın soytarılar, emperyalist devletlerin kucağında oturup bağımsızlıkçılık oyunu oynuyorlar.
Tıpkı kendisini “Kürt halkının ideoloğu” ilan eden yarım akıllı liderleri gibi.
1999 yılında MİT tarafından yakalanarak Türkiye’ye getirilen bu sözde liderin, gözlerindeki bağ çözülünce “Türk devletine hizmete hazırım” demesi de benzer bir soytarı oyunuydu.
Lafı uzattım ama içimi dökmeme izin verin lütfen.
Bu hafta sormamız gereken sorular şunlar olsun:
“Kim ya da kimler başımıza bela etti bu PKK’yı?”
1984 Ağustos’unda Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla hayatımıza giren PKK’nın kökü acaba nereye dayanıyordu?
// SAİT KAYA’NIN ARAŞTIRMASI
Bundan tam 10 yıl önce de bir köşe yazımda (Gözlem Gazetesi, 26 Kasım 2010) benzer bir soru sormuştum. Dostluğundan onur duyduğum Tarihçi-Yazar Sait Kaya’nın kaleme aldığı araştırmadan yola çıkarak bir isim üzerinde düşünelim istemiştim:
Prof. Dr. Albert J. Wohlstetter.
10 yılda köprülerin altından çok su aktı. Sevgili Sait ile birlikte Wohlstetter’i analiz ettiğimiz yazının kaleme alındığı zamanlarda, meşhur “açılım süreci”ni yaşıyorduk. Duvara toslayacağını da açık açık yazdığımız sürecin sonunda neler yaşandığını hatırlamak bile istemiyoruz.
Prof. Albert J. Wohlstetter (1913-1997), ABD’de yetişen en etkili stratejistlerden biri. Bugün açık kaynaklardan yapabileceğiniz basit bir taramada bile karşınıza doğru dürüst bilginin çıkmadığı biri Wohlstetter. Adeta gizli bir el, onun 84 yıllık ömründeki ipuçlarını özenle silmiş.
Sait Kaya’nın yaptığı araştırmada, Wohlstetter’in ilginç kişilik özelliklerine de rastlamak mümkün. Soğuk savaş döneminin başlarında (1949-1959) ABD’nin, nükleer stratejisi başta olmak üzere, geliştirdiği hemen tüm askerî-stratejik doktrinlerin mimarından bahsediyoruz.
1979’da CFR (Council on Foreign Relations, Dış İlişkiler Konseyi) olarak bilinen, gerçekte küresel derin devletin beyni olan örgütün isteği üzerine hazırladığı kapsamlı bir rapor, “Yeşil Kuşak” olarak bildiğimiz “Ilımı İslam” projesinin de temellerini oluşturuyor.
Bu projenin, Fetullah gibi farklı kılıktaki teröristleri semirtip üzerimize saldığını da unutmamak gerek.
Ayrıca raporda Türkiye ile ilgili öyle maddeler var ki, bunlar adeta Büyük Ortadoğu Projesi'nin (BOP), 11 Eylül olaylarının ve sonrasında Afganistan ve Irak’a yönelik saldırıların da habercisi niteliğinde.
Prof. Albert J. Wohlstetter’i diğer stratejistlerden ayıran en önemli niteliği de bu zaten. Yazdığı raporlar, ABD'nin devlet politikası niteliğini kazanıyor.
Peki bu kişi Ankara'da PKK'nın düğmesine nasıl basmış sorusuna gelmeden önce, kahramanımızın tarihsel biyografisine biraz daha göz atmakta yarar var..
// YEŞİL KUŞAK’IN TEMELİ
1979’da patlak veren iki olay, (Humeyni'nin İran İslam Devrimi ve Sovyetler’in Afganistan’ı işgali), ABD'yi Ortadoğu’da köşeye sıkıştırmıştı. Buna karşılık Wohlstetter’in raporuna dayanarak dünya üzerindeki ABD kuvvetlerini çeşitli komutanlık bölgelerine ayırma planı uygulamaya konulmuştu. Merkez Kuvvetler Komutanlığı'nın (CENTCOM) temelini oluşturan bir Acil Müdahale Gücü-Çevik Güç oluşturulmuştu. Bu gücün 1991’de Türkiye'de konuşlanan Çekiç Güç ile ilgisi yoktu. Ancak onun habercisi niteliğindeydi.
Raporda Türkiye ile ilgili sözünü ettiğimiz maddeleri okurken, insan 11 Eylül olaylarını, 1991 ve 2003 Irak işgallerini anımsıyor. Ve raporda yazılanların orta-uzun vadeli bir perspektifle adım adım gerçekleştiği görülüyor. Bakın Türkiye'ye bu raporlarda nasıl bir “rol” biçiliyor:
1-) Körfez'de (Basra Körfezi kastediliyor) yangın vardır. Doğu Anadolu Bölgesi en müsait itfaiyecidir.
2-) Körfez’e müdahale ihtimalini, mümkün olduğu kadar NATO kılıfı altına almak, Türkiye'nin bu misyonu üstlenmesini kolaylaştırır.
3-) SSCB’nin Körfez bunalımını istismar etmesini önlemek için, Pakistan ve Türkiye’'den oluşan İslam kuşağının birbirleriyle ve Körfez ülkeleri ile entegrasyonu teşvik edilmelidir. (İşte ünlü Yeşil Kuşak projesinin temeli bu maddeye dayanıyor.)
4-) İslamiyet’in yükselişi bir istikrarsızlık kaynağıdır. O halde bu hareket, müttefiklerde kontrol altına alınmalı, düşmanlarda teşvik edilmelidir. (Bu maddenin, Komünizme karşı İslamcı akımların her yerde desteklendiği bir dönemde yazılmış olması özellikle dikkat çekici. Düşmanlarda teşvik edilenin El Kaide, Usame Bin Ladin ve benzerleri olduğu besbelli. Müttefiklerde kontrol altına alınan İslamcıların kimler olduğunun değerlendirmesini ise sizlere bırakıyorum.)
5-) Türkiye'nin savunmasını güçlendirmek elzemdir. Çünkü bir bunalım halinde Türk Ordusu, Çevik Kuvvet’in ta kendisi olarak görev yapabilir. Bu, Türkiye için, Amerikan Çevik Kuvveti'ne üs vermekten daha kolaydır."
Sanki 41 yıl önce değil de, dün yazılmış gibi değil mi?
Bu durumda Wohlstetter'in, Şubat 1965 ve Kasım 1976'da Pentagon’un (ABD Savunma Bakanlığı) Şeref Madalyasını iki kez almasına ve ABD askerî tarihinde aynı madalyayı iki kez alan tek kişi olmasına da şaşırmamak gerekiyor.
Wohlstetter'in madalya beratında ise şunlar yazıyor:
“...Çağdaş silahların yeni kavramlara uygunluk göstermesinde, silah modellerini değişmeye zorlayan stratejik görüşleriyle, ABD stratejik kuvvetlerinin değişen çağa uygun operasyonlara hazır duruma gelmesini sağlayan çalışmalarıyla verdiği üstün hizmet için...”
// İSTANBUL'DA ESRARENGİZ TOPLANTI
Wohlstetter'in yine 1979’daki bir başka önemli icraatı da; 13 Amerikalı, 13 Avrupalı ve 13 Türk'ün katılımıyla (damadı Richard Perle ile birlikte 40'lar Konseyi) İstanbul'da düzenlenen bir toplantı..
Bu toplantıda tartışılan politikalar daha sonra Turgut Özal hükümetinin uyguladığı Amerikan yanlısı politikaların temelini oluşturdu.
Peki, bomba haber niteliğindeki bu toplantıyı ve birkaç cümleyle de olsa neler konuşulduğunu bizler nasıl öğreniyoruz?
Toplantının Türk katılımcılarından biri olan Uluslararası İlişkiler Profesörü Seyfullah Nejat Taşhan'dan.. 1983 yılı Bilderberg katılımcısı da olan Prof. Taşhan, 22 Eylül 2003’te American Enterprise Enstute adlı düşünce kuruluşunda Wohlstetter'in adını taşıyan toplantı salonunun açılışı nedeniyle düzenlenen toplantıda söylüyor bunu. Türkiye'den İlhan Kesici ve Deniz Gökçe'nin de katıldığı bu açılış toplantısında Taşhan şunları söylüyor:
“Wohlstetter adını taşıyan bu odada konuşma yapacak olmam, çok hoş bir sürpriz oldu. Birlikte pek çok yıl çalışmışlığımız vardır. İlk karşılaşmamızın 1979 yılında Türkiye kriz ortamında iken ve Albert’in 13 Amerikalı, 13 Türk ve 13 Avrupalıyı İstanbul'da bir araya getirdiği ve bizim, sonunda Türkiye’de Özal politikalarının temeli hâline gelen, pek çok şeyi tartıştığımız toplantıda olduğunu anımsıyorum.”
Sevgili Sait ile birlikte bu toplantı hakkında bilgisi olup olmadığını, 28 Temmuz 2017 tarihinde Talat Turhan’ın cenazesi öncesinde, Genelkurmay Eski Başkanı Orgeneral Nejdet Üruğ’a sormuştuk. Üruğ, 1979 yılında İstanbul Sıkıyönetim Komutanı idi. Şehirde kuş uçsa haberinin olması gerekiyor diye düşündük.
Bizi dikkatle dinleyen Sayın Üruğ, böyle bir toplantıdan kesinlikle haberinin olmadığını, böyle bir toplantıyı unutmasının mümkün olmadığını ifade etmişti.
Peki kim bu Seyfullah Nejat Taşhan?
1989 yılında Dışişleri Bakanlığı'nın Üstün Hizmet Plaketi ile ödüllendirdiği Taşhan, 1988 yılında kurulan Türkiye Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Vakfı'nın da kurucuları arasında.. Genele açık kayıtlarda Taşhan hakkında bunların dışında bir bilgi görünmüyor. İnsan, "1979'daki toplantıda diğer 12 Türk katılımcı kimlerdi?" diye sormadan edemiyor..
// PKK’YA İLK İŞARET Mİ?
Wohlstetter'in Türkiye ilgisi (!) yazdığı raporlar ve akıl vermelerle sınırlı değil. 17-18 Nisan 1984 tarihlerinde Ankara Üniversitesi Rektörlüğü 100. Yıl Konferans Salonu'nda “Uluslararası Terörizm Sempozyumu” düzenliyor. Konuşmacılardan biri de meşhur Profesör Albert J. Wohlstetter..
Bu sempozyumdaki konuşmalar daha sonra Ankara Üniversitesi tarafından kitap olarak da basılmış. Diğer katılımcılar arasında; CIA'nın o yıllardaki Türkiye İstasyon Şefi Paul Henze, Prof. Ayhan Songar, Prof. Kamuran Gürün, Prof. Justin MacCarthy ve ulusalcı kimliği ile tanınan Prof. Türkkaya Ataöv gibi isimler de bulunuyor.
Wohlstetter Ankara'daki konuşmasında, Kürt sorunu ile Filistin sorunu arasında kıyaslama yapıyor. Ancak asıl ilginç olan, Nisan 1984 tarihinde Türkiye'nin bugünkü anlamıyla bir Kürt sorunu ile henüz tanışmamış olması. PKK ilk silahlı baskınlarını bu toplantıdan 4 ay sonra 15 Ağustos 1984'te Eruh ve Şemdinli'de gerçekleştirdi. Yani bu konferans düzenlendiğinde Türkiye henüz PKK'nın P'sini bile duymamıştı..
İşte o konuşmadaki bazı satırbaşları şöyle:
-Terörizmi tasdik etmeden, mesela FKÖ'nün (Filistin Kurtuluş Örgütü) konvansiyonel savaş sınırları ve kibar diplomasi ile ne kazanmış olabileceğini de düşünmek gerekir.
-Yani FKÖ'nün gayesine erişmesi için terör kullanması gerekmiş olabilir.
-Eğer Kürtler, Filistinliler'in parlak operasyonları seviyesinde terör taktikleri kullansalardı, belki de çok daha fazla enternasyonel reklam ve tanıtım yapabilirlerdi ve hatta meselelerini Birleşmiş Milletler'e bile götürebilirlerdi. (Yani Bay Albert, Kürtlerin başarısızlığını o zamana kadar terörü kullanmamalarına bağlıyor.)
// PKK'NIN ARKA PLANI
Ve sanki işaret fişeği görülmüş gibi bu konuşmadan tam 4 ay sonra PKK, ilk silahlı baskınlarını gerçekleştiriyor… Elbette hangi güçlerin sözcülüğünü yaparsa yapsın, tek bir kişinin konuşmasıyla ortaya çıkmadı bu sorun.
Türkiye’deki siyasi iktidarların, Güneydoğu’daki feodal düzeni siyasi istismar ve oy devşirme aracı olarak kullanmaları; oraları aşiret reislerine, kıymeti kendinden menkul şeyhlere-şıhlara mahkûm etmeleri gibi pek çok yanlış politikayı da hesaba katmak gerekiyor. Ancak emperyalizm diye bir gerçek varsa ve küresel güçler ülkemizin de bulunduğu bu topraklarda tarih boyunca sayısız kanlı oyun planlamışlarsa, işte Türkiye Cumhuriyeti açısından en kanlı olan oyunun, böyle bir arka planı da var.
Bu gerçeği zihinlerde hep canlı tutmak gerek.
TÜRK BASINI WOHLSTETTER’İ ACABA NEDEN TANIMIYOR?
Türk basınında 1979 tarihli Wohlstetter Raporu’na ilk değinen kişi, merhum Ufuk Güldemir oldu. 1986'da Tekin Yayınları’ndan çıkan “Çevik Kuvvetin Gölgesinde Türkiye” adlı kitabın muhtelif yerlerinde bu rapordan alıntılar yapmış Güldemir.
Araştırmacı-Yazar Suat Parlar “Petrol” adlı kitabındaki birkaç paragrafta konuya değinmiş. Yine Araştırmacı-Yazar Erol Bilbilik de 2004 İstanbul'daki NATO zirvesini konu alan kitabında Wohlstetter doktrinine göndermeler yapmış.
Türkiye'de Kontrgerilla kelimesini ilk telaffuz eden Araştırmacı-Yazar Talat Turhan, Şubat 1990'da Kasımpaşa Deniz Hastanesi'nde hasta yatağında yatarken el yazısıyla kaleme aldığı makalede Wohlstetter'in ve doktrininin önemini kavrayan görüşler ortaya koymuş.
Ancak önemli bir notu da kaydetmeden geçmeyelim. Gerek 1979'da gerekse de 1984 yılında yapılan toplantılar basının hiçbir mecrasında yer almamış, sadece alıntılarla küçük bilgi kırıntılarıyla yetinilmiş…
Türkiye’de Wohlstetter ile ilgili ilk ve en kapsamlı araştırmalara imza atan yazar ise Sait Kaya. Kaya’nın son olarak Anlık Dergisi’nin Ocak 2020 sayısındaki yazısı da, daha önce kaleme aldığı araştırmaların genişletilmiş halini içeriyor. Merak eden okurlarım https://anlikdergisi.com/turkiyeye-yonelik-ilan-edilmemis-savasin-adi-pkk/ linkinden bu yazıya ulaşabilir.
ŞU TESADÜFLERE BAKAR MISINIZ?
Oğul Bush döneminde ABD'ye hakim olan ve Neo-conservative (Yeni Muhafazakâr) adıyla bilinen grubun felsefi plandaki akıl hocası Leo Strauss'un yanında, askerî-stratejik doktrinler alanında yine Wohlstetter karşımıza çıkıyor.
Bir de şu bağlantılara bakar mısınız?
ABD Eski Savunma Bakan Yardımcısı (Daha sonra Dünya Bankası Başkanı olmuştu) Paul Wolfowitz'i henüz öğrencilik yıllarından itibaren elinden tutup bu noktalara gelmesini sağlayan Wohlstetter, “Karanlıklar Prensi” olarak bilinen eski ABD Savunma Bakanı ve silah tüccarı Richard Perle'ün de kayınpederi...