1919 da 1922 de karanlıkta kaldıkça!...
Karşıyaka Belediyesi
Karşıyaka Belediyesi “Ateş Çemberinde İzmir-İşgalden Kurtuluşa” adlı bir tarih sergisine ev sahipliği yapıyor. Koleksiyoner yazar Nejat Yentürk ile Aybala Yentürk’ün düzenlediği sergi, ziyaretçileri tarafından takdirle karşılandı. Nejat Bey zaman zaman ziyaretçilere sergi hakkında bilgi de veriyor. Hem Nejat Bey'i hem de Aybala Hanım'ı ben de kutlamak isterim. Tabii ki Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay’ı da. Gazetecileri davet ettikleri sergi ziyaretinde bulunamadım. Ama gelecek hafta bir fırsat yaratıp gitmeyi düşünüyorum. Çünkü Yentürk ailesinin koleksiyon konusundaki uzmanlığı İzmir’de “marka” olmuş durumda. İzmir basının ziyaretinde Nejat Bey “Hasan Tahsin” ile ilgili düşüncelerini açıklamış. Yenigün Gazetesi’nde sevgili meslektaşım Hakan Dirik yazmasaydı öğrenemeyecektim sonraki tartışmayı. Hatta videoyu da izledim ve dinledim.
“Şehit Gazeteci Hasan Tahsin” ya da “Osman Nevres” veya “Hasan Tahsin Recep” var mı yok mu? “İlk kurşun” gerçekten kim tarafından sıkıldı? Bu sorular meydandaki “İlk Kurşun” anıtı açıldığından beri dinmedi. Nejat Yentürk’ün açıklamasında “yeni bir şey” yok. Var olan tartışmaları söylemiş. Bırakın “ilk kurşunu kimin attığını” Gazeteci Hasan Tahsin’in o kurşunu veya bombaları “nerede attığı” bile tartışmalı.
Her 15 Mayıs’ta “Şehit Gazeteci Hasan Tahsin” anıtı önünde ve sadece İzmir Gazeteciler Cemiyeti tarafından düzenlenen törende konu hep “basın özgürlüğü” çerçevesinde değerlendirilse de “İlk kurşun” konusu, geçen 100 yıla rağmen “aydınlanmadı”.
Peki neden?
Ya da şöyle sorayım ciddi olarak. 1919 aydınlanmadı da 1922 aydınlandı mı? İzmir yangını hala tartışılmıyor mu? Kendini “İzmir fatihi” diye kabul ettirmeye çalışan “Sakallı Nurettin” konusu aydınlandı mı? Mustafa Kemal’in 1927’deki “Söylev’inde” belki “Hasan Tahsin’den” bahsetmiyor ama “Sakallı Nurettin’den” pek de hoş söz etmiyor? Lakin İzmir’de “Sakallı Nurettin ve marifetleri” hiç konuşulmadı sanıyorum.
“Hasan Tahsin” vardı tabii... Ama “ittihatçı, teşkilat-ı mahsusa üyesi” silahşor değil miydi? İttihatçılar ülkeden kaçtıktan sonra “Hasan Tahsin de” ittihatçı karşıtı olmuş muydu olmamış mıydı? Hukuk-u Beşer Gazetesi onundu mesela. Okudunuz mu?
Hepsini geçtim… 1919 işgal günleri net olarak aydınlıkta mı? Yürekten soruyorum biz “her ayrıntıyı” biliyor muyuz? “Teğmen Uco Luco” kim örneğin? 15 Mayıs 1919’dan yıllar sonra çok önemli bir general olacak bu İtalyan teğmen ile İzmir “Redd-i İlhak Cemiyeti” arasında neler yaşanmış olabilir? Ya da “Mihail Rodas” neden bizde ciddi ilgi çekmedi? İşgal yıllarının “sansürcü Yunan gazetecisi” bu adamın “anıları” neden yeterince dikkate alınmadı kurtuluştan sonra? Üstelik 1922’den çok sonra bazı gazetelerimizde bu adamın anıları yayımlandı. Veya işgal edilen her kent ya da ülkede olduğu gibi, 1919– 1922 arası İzmir’in İngiliz destekli Yunan işgalinde İzmir ve Ege’de işgalcilerle en çok da “ekonomik bağlamda” iş birliği yapanlar kimlerdi? Bana kimse “yoktu” demesin zira bu kendi cahilliğinin ifşası olur!
İşte size benim iddiam! Açıkça düşüncemi yazacağım. İşgal sürecinde Yunanlarla ve dolayısıyla İngiliz ve Fransızlarla İzmir ve çevresinde “kimler” iş bitirdiyse, kurtuluştan sonra da kafasına “kalpağı” geçirip tarih yazdırmış galiba! Bir de 1950’lerde filizlenen -ki bunda da İngiliz istihbaratı “patrondur”-, “Kıbrıs sorunu”, ardından 1974 çıkarmasıyla damga yiyen “Türk – Yunan kadim düşmanlığı”, Atina’da dikilen Hrisostomos Heykeli İzmir’de de “Türk derin devletini” harekete geçirdi. Cumhurbaşkanı düzeyinde törenle açıldı “Şehit Gazeteci, İlk Kurşun” anıtı, dikkat edin! İzmir Belediyesi ya da falanca dernek dikmedi o heykeli. Tabii şehit olan “gazeteci” olunca, “marka görev de” İzmir Gazeteciler Cemiyeti’ne verildi.
1922’den itibaren yangın da olunca, giden kaçan “İzmirlileri de” hesaba katınca ortaya yeni bir sorun çıkmıştı. “İzmir’in yeni ve milli sermayesi nasıl kurulacak?”
Bu konu çok derin çok… Pek çok kişiyi de üzer dedesiyle alakalı. Lakin önünde sonunda çıkacak “gizlenen gerçekler”. Yangın bugün hala neden “muamma”? Çünkü yanlış soru soruldu. “Yangını kimin başlattığı” değil, kimin organize ettiğiydi gerçek soru ve hiç sorulmadı. Gerçek düşman “İngiltere” pat diye “dost” oldu tetikçi Yunan da kademe kademe “kadim düşman”! İkinci Dünya Savaşı yıllarında halklar arası yeniden başlayan insani Türk – Yunan dostluğu, savaş bitiminde “Kıbrıs sorunu” icat edilip İngiltere tarafından dinamitlenmedi mi? Hala seçim önceleri her iki ülkede de “düşmanlık pompalanmıyor mu”? Üstelik garip ama iki ülke de NATO ülkesi. Yani neymiş? “Yersen”!
Nejat Yentürk videoda konuşurken yanında İGC Başkanı Dilek Gappi’yi de gördüm. “İlk kurşunu Hasan Tahsin atmadı” derken hareketsizdi, sessizdi Başkan Gappi. Demek var bir nedeni?
“İşgal” karanlıkta, “kurtuluş” karanlıkta, “yangın” karanlıkta, “yangın yeri” karanlıkta, İzmir’in yangın sonrası, fuar inşası sonrası “parsellenmesi” tabii ki karanlıkta.
Bu konuda yazacak çok. Sorulacak soru çok. Unuttuğumuz ve bilmediğimiz “kahraman” çok. Şimdi anladınız mı sürekli “İzmir Sermayesi ve İzmir aidiyeti sorunlu” neden diyorum?
Birkaç “İtalyancı” anı kitabından pasajlarla “işgal kurtuluş hamaseti” yaparak gerçekler örtülmüyor işte. 100 yıl sonra da olsa “bir şeyler” yazılabiliyor! Ama hiçbir yaşayan torunu “dedesinden” dolayı kimse suçlamamalı ki bu insani olmaz!
Hasan Tahsin Recep “ilk kurşunu” attı mı? Önemli değil. Önemli olan 15 Mayıs sabahı, boynunda zincirlerle Patris vapurunun ahır bölümüne, dövülerek götürülenlerin arasından “İngiliz istihbaratının” kurtardıklarını bulmaktır. Belki o zaman konu aydınlanır. Ha bir de Hırisostomos’un “linç ettirilmesi” var ki, onu da sergiyi gezdikten sonra yazayım. Siz siz olun “gördüklerinize aldanmayın, duyduklarınıza inanmayın”! İzmir’de öyle “acılar” karanlıkta ki!
AKP VE “CAMBAZA BAK”!
Gerçekten ne gerek var yeşile, enginara, ağaca, temiz suya… Dök her yere beton, kazansın durmadan görgüsüz müteahhitler, yapsınlar milyonluk villalar oldu bitti işte.
Aylar önce yazdım Buca’daki “garabeti”! AKP hiç “yeşil alan” ister mi? Belliydi cezaevinin “konut ve avm” olacağı. Şimdi ucundan bir dillendiriyorlar “biz de yeşil” istiyoruz diyorlar! AKP Buca için “yeşil” diyor ama Urla’da “enginarı” sevmiyor.
Gerçekten Urla’da neler oluyor? Kimin nesi, Urla’da devasa yerler almış da inşaatlar yapacakmış da otoyoldan gizlice bağlantı yapılıyormuş da…. Ya Karaburun Mordoğan? Ya Foça, Çandarlı? Ya Çiçekliköy, Yaka Köy ve civarı?
Ama konumuz “Buca Cezaevi Arazisi” değil mi? Ne güzel memleket yahu… Adamlar istedikleri yerin imarını istedikleri gibi değiştiriyor, Urla’nın enginarı şimdi “kaç katlı kaç odalı” olacak bilmiyoruz? Ama biz Buca’yı konuşuyoruz. Tamam, cezaevi alanı ne olacaksa olacak, peki Forbes Köşkü’nün bulunduğu Hastane arazisiyle ilgili bir şey var mı? Ya Tepecik Hastaneleri alanları?
Ha sahi… Soran var mı Binali Yıldırım muhtereme, ne oldu “Protokol Camisi” inşaatı?